23 Aralık 2008 Salı

YALAN SÖYLEMEK

YALAN SÖYLEMEK [1]
*MÜ’MİNİN TABİATINDA HER ŞEY OLABİLİR. ANCAK YALAN VE HİYANET HARİÇ.
(HADİS-İ ŞERİF) (AHMED B. HANBEL, 5/252)
Yalan; Uydurma, düzme, kizb, sahte anlamlarındadır. Yalan, bildiğinin aksini söylemektir. Aldatmak niyetiyle ve gerçeğe aykırı olarak söylenen sözlerdir. Sözün realiteye uymaması halidir. Doğru, gerçek olmayan, uydurma, asılsız söz ve haberler de yalan konuşmak sayılır.[2]
Yalan, bildiğinin aksini söylemektir. Kusurların ve suçların çirkinidir. Günahların ve kötülüklerin kaynağı, kötü şöhretin ve ahlâkî düş­künlüğün sebebidir. Yalancılık, insanlar nazarında çok çirkindir. Çünkü bu, karşısındakini aldatmaktır. Halbuki, insan ihtiyaçlarını sağlayabilmek için diğerlerinin yardımına ve doğru sözlerine muhtaçtır.
Yalancı olan insanlar arasında geçim olmaz. İslâmiyette yalan yere yemin ve şahadet etmek büyük günahlardandır. Yalan, ruhi bir hastalıktır. Bu hastalıktan kendisini korumak her insan için bir vazifedir. Müslüman, aleyhine de olsa, doğrudan ayrılmaz, yalan söylemez. Yalan söylemekte dünya ve ahiret için felaket vardır.
Bu yüzden İslâm şeriatı yalanı haram kılmış ve bu niteliğe sahip olanları, Kitap ve Sünnet'te azapla tehdit etmiştir: Yüce Allah (Celle celeelüh) şöyle buyuruyor:
قُتِلَ الْخَرَّاصُونَ {10}
Kahrolsun yalancılar! (Zariyat, 10)
إِنَّمَا يَفْتَرِي الْكَذِبَ الَّذِينَ لاَ يُؤْمِنُونَ بِآيَاتِ اللّهِ وَأُوْلـئِكَ هُمُ الْكَاذِبُونَ {105}
Yalanı, ancak Allah'ın âyetlerine inanmayanlar uydurur, yalancılar işte onlardır. (Nahl, 105)
Allah aşırı giden, yalancı olan kimseyi doğru yola iletmez. (Mü'min, 28)
Ali b. Hüseyin çocuklarına şöyle derdi: ‘Yalandan sakı­nın. Küçüğünden de, büyüğünden de, şakasından da; çünkü bir insan küçük yalan söylediği zaman, büyük yalan için de cesaret bulur. Resu­lüllah'ın (S.A.V.) şöyle buyurduğunu bil miyor musunuz?
Kul, doğru söyleme­yi sürdürürse, sonunda Allah onu sıddtk olarak yazar. Eğer yalan söylemeyi sürdürürse, onu yalancı olarak yazar.
Meryemoğlu İsa aleyhisselam buyurmuştur ki: "Kimin yalanı çoksa, güzelliği, sevecenliği yok olur."
Resulullah efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem de veda haccında yaptığı konuşmada şöy­le buyurmuştur:
Benim demediğim şeyler, birer yalan olarak çokça söylendi ve bundan sonra da bu tür yalanlar söylenecektir. Kim bilinçli olarak benim demediğimi, ben demişim gibi söylerse, ateşlen oturağına şimdiden hazırlan­sın. Size bir hadis ulaşırsa, onu Allah'ın Kitabı'na ve sünnetime göre değerlen­dirin. Allah'ın Kitabı'na uyanı alın, Allah'ın Kitabı'na ve sünnetime uymayanı ise, terkedin.
Bir ayette Allah Celle Celelüh Ebadürrahman yani Rahman’ın kullarının vasıflarını anlatmaktadır. O şöyle buyurmaktadır: Vellezine La yeşhedunezzüre ve iza merru billağvi merru kirama (Furkan, 73) Yani: Ebadürrahman (Rahman’ın kulları) la yeşhedunezzur’un Ebadürrahman yalanın yüzünü dahi görmez. Bu ayetin son bölümü olan ve iza merru billağvi merru kiramanın meali şöyledir: “Ve boş, lüzumsuz şeylerin yanından geçerken pek ağırbaşlı olarak geçerler.
Lağv olan her şey de bir çeşit yalandır. İşte bundan dolayı sözün gelişi ve ayetin anlatım biçimi “Ebadürrahman yalanın yüzünü dahi görmez” şeklindeki meali doğrulamaktadır.
Bu çağda özellikle doğulu milletler yalana avlanmışlardır. Batılı milletler ise gün geçtikçe bu hastalığa yakalanmaktadır. Ama bilfiil her ikisinin hastalıkları arasında büyük fark vardır. Pakistan, Hindistan, Bengladeş ve Afrika’nın büyük bir kısmında yalan söylemek alışkanlık haline gelmiştir. Ama yalan dünyadan (huzur, barış ve emniyeti) yokedip onu felakete götüren insanoğlunun en büyük zaafıdır. Bu hastalık başlangıçta alelade bir zaafmış gibi görünür. Ama bu zaaf belli bir zaman diliminde büyük günahların en büyüğü oluverir.
Her hastalığın kökü yalandır. Şirk de yalandan filizlenir. Doğrusu şirkin en büyüğü yalanın ta kendisidir. Söylenen her yalanın yalancı bir ilah uğruna söylendiğini ve insanın durup dururken yalan söylemeye ihtiyacı olmadığını görürüz.
Daima doğruyu söylemek insan yaradılışının gereğidir. O yaradılış gereği doğruyu söylemeye meyillidir. Bir insan günlük hayatında ne kadar yalana meyilliyse o, o kadar çok sahte ilahlara tapmaktadır. Yalan daima sahte bir ilaha kul olmak ve tapmak niyetiyle söylenir. Mesela insan günlük alelâde konuşmaları esnasında, bir suçunu gizlemek istediğinde yalana sığınarak gerçeği gizlemeye çalışır. Böylece o gerçeklere sırt çevirerek dünyayı kandırıp bir amaca ulaşır. Şimdi Allah’a ibadet edenin bir amacı vardır. O da her güzelliği ve iyiliği ibadet yoluyla elde etmektir. Ama Allah ile bağlarını büsbütün koparan kimseler aynı amaca yalan vasıtasıyla ulaşmaya çalışır ve her hedefe ulaşmak için yalanı bir araç olarak kullanırlar. Sonra bu alışkanlık hayatın her bölümünü kapsayacak kadar ilerler.
Nitekim siyaset ve ticaret yalan etrafında dolaşır. Karı-koca, anne baba ve çocukları arasındaki ilişkiler yalanın ta kendisi olur. Arkadaşlık ve dostluk yalandan ibaret olur. Böylece hayat riyakârlıktan öte bir şeyi ifade etmez. İnsan ömür boyu yalana tapar. O kendinin bir müşrik olduğunu bilmez. Halbuki canını Allah’a teslim ederken bir müşrik olarak ölmüştür.
[1] Derleyen, YETER Hasan Vehbi, Emekli öğretmen, Honaz / 2008
[2] Sözlük manaları

Hiç yorum yok: