23 Aralık 2008 Salı

VESVESELİ OLMAK

VESVESELİ OLMAK[1]
*DOSTLARIMIZDAN ŞÜPHELENMEK, ONLARIN İHANETİNDEN ÇOK DAHA UTANÇ VERİCİDİR. (LA ROCHEFOUCAULD)
Vesvese; Kuruntu, vehim, kuşku, işkil, şüphe, fısıltı, hışırtı ve fışırtı gibi gizli ses, fiskos, tereddüt, iç üzüntüsü, aslı olmayan ihtimaller demektir. Nefs ve şeytanın meydana getirdiği iç karışıklığı olup zararlı olan şüphe, kuruntulardır. İman ve itikadi konularda akıllara gelen karışık düşüncelere de vesvese denir. İbadetlerde iyi ve kötü olanları karıştırmak, yani insanı Allah'ın emirlerine karşı gelmeye ve ibadetleri layıkıyla yapmağa engel olmak için şeytanlar tarafından sokulan fitnelerdir. Kalpte meydana gelen şüphe, tereddüt, vehim, kuruntu, iç üzüntüsü, nefis ve şeytanın meydana getirdiği iç karışıklığı anlamları için kullanır.[2]
Zıddı tereddütsüz, kararlı, emin ve azimli olmak demektir. Vesvese ile ilgili bir âyetin meali de şöyledir:
وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ {16}
Andolsun insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne vesvese verdiğini fısıldadığını biliriz. Çünkü biz ona şah damarından daha yakınız. (Kaf ,16)
Bu âyette Yüce Allah'ın kudretine işâret buyurulmaktadır. O, insanı yaratan, yoktan var edendir. İnsanların gizli ve açık her şeylerinden haberdardır. İnsanın kalbinden geçirdiği vesvese ve düşüncelerin tamamına vakıftır.
Hiç şüphesiz, şeytanın verdiği vesvese insanı imandan ve ibâdetten uzaklaştırır; fert, aile ve toplumun hayatında çeşitli sıkıntıların meydana gelmesine sebep olur.
Görüldüğü gibi, Kur'ân ve sünnette vesvese tasvip edilmemiştir. Bilhassa vesvese ile ilgili bütün âyetlerde, vesvesenin şeytandan geldiğine işaret buyurulmuştur. Buna göre İslâm vesveseden sakınmayı istemiştir. Çünkü vesvese faydalı değil, zararlı olan bir şeydir. Vesveseye kapılan insan, ibadetlerinde yanılır, çeşitli hatalara düşer ve haz almaz. Vesvese insanı yanlış ve batıl yollara saptırır. Hatta vesvesenin neticesinde insan akli dengesini bile kaybedebilir.[3]
Anlatılır ki, namaz vakti yaklaşınca iblis avanesine yeryüzüne dağılmalarını ve insanlara yaklaşarak namaz mevzunda onları meşgul etmelerini emreder. Bunun üzerine bütün şeytanlar yeryüzüne dağılırlar. Herbiri, namaz kılmak isteyen bir kimseye yaklaşarak önce namaz vaktini geçirtmeye çalışır. Bunun için, o kimseye çeşitli meşgaleler çıkarır. Eğer bütün gayretlerine rağmen buna muvaffak olamazsa, bu sefer de kıldığı namazın rükularını, secdelerini, kıraatlerini... eksik yaptırtmaya çalışır. Bunu da yapamazsa kalbine, dünyevi meşgalelerle alakalı çeşitli vesveseler verir.
Şeytanın insanoğluna bu düşmanlığı Adem (Aleyhisselam)’e secde etmemesi ile başlamış kıyamete kadar da sürecektir. Aklı başında olan bir kişinin yapacağı şey, şeytanın vesveselerine kapılmamak ve delalete düşmemek için onunla daima savaşmak, cihat etmektir. Muhakkak ki şeytan mü’minlerin açık bir düşmanıdır.

KISSA VE HİKAYELER

KÜREK OLAN BEL
* CÂHİLİN YÜZ FAYDASI BİR ZARARINI KARŞILAMAZ. (NÂSIR-I HÜSREV)
Şarlatan bir kul vardı. Ne istediğini, ne yapacağını bilemeyen bir kul. Daima müracaat ederdi. Amma çok kişilerin müracatı gibi ne söylediğinin bilincinde de değildi. Diyordu ki:
-Ya Rabb’i! Hızırını bana gönder, bir dileğim var.
Bu istek ve müracaatı hayatı boyu virt edinmişti. Bir gün su getirmek için elindeki bel ile ark yani suyun istenilen yere akıtılması için toprağa kanal açıyordu. Yanında bir zat belirdi:
-Ben Hızır’ım dedi. Bir dileğin varmış, Hazret-i Allah’a kabul etti. Söyle, icra edilecek.
Hayatı itimatsızlıkla geçmiş, safdirik kul:
-Hızır olduğuna inanmam, evvelâ beni inandır demez mi?
-Söyle, ben seni nasıl inandırabilirim? Unutma ki, bir dileğin var! Anlamsız, lüzumsuz icraata beni zorlama.
Rahmet suyunun içeriye nüfuz edemediği granit taşına benzer mana yoksunu. Kalbi itirazında israren:
-Hızır olduğunu ispat et, diyordu.
-Nasıl ikna edeyim, söyle? Unutma ki bir dileğin var!
Hızır (aleyhi’s-selam)’ın uyarılarına rağmen “salak bonservisli” bilgisizce, hayrı şerden ayırt edemeyen akıl fukarası:
-Elimdeki beli kürek yap ki, inanayım. Dedi.
Hızır (aleyhi’s-selam) üzülerek, verilen vazifeyi yerine getirdi. İşe yarayan bel işe yaramayan kürek olmuştu. Vazifesi biten Hızır (aleyhi’s-selam) artık görünmüyordu. Kaybını gören, sonunun hüsranla bittiğini iyi anlayan akıl fukarası:
-Hızır olduğunu iyi anladım. İtimatsızlık ve beceriksizliğimden, işime yarayan beli işe yaramayan kürek yaptırdım, diye hatasını anladı. Fakat iş işten geçmişti. İmanındaki mana yoksunluğundan dileği zararına tahakkuk etmişti.[4]


[1] Derleyen, YETER Hasan Vehbi, Emekli öğretmen, Honaz / 2008
[2] Sözlük manaları
[3] İnternet- İslam Ansiklopedisi- Nureddin TURGAY


[4] İnternet

Hiç yorum yok: