KENDİNİ HESABA ÇEKMEK[1]
* GEÇMİŞİ HATIRLAMAYANLAR, ONU BİR KERE DAHA YAŞAMAK ZORUNDA KALIRLAR.
GEORGE SANTAYANA
Hz. Ömer’e isnad edilen bir söz vardır: “Hesaba çekilmeden önce kendi kendinizi hesaba çekiniz. Amelleriniz tartılmadan siz onları tartınız” Bu, murâkabenin bir yönüdür. “İyi bir mü’min, daima kendi nefsine karşı savcı, başkalarına karşı avukat gibi davranır.”
Hutbesini dinlemek için İbn Abbas’ın Mekke’den Medine’ye yollara düştüğü Hz. Ömer (ra), bir gün hutbede ortaya koyduğu fevkalâde talâkat ve fesâhat karşısında birden durur ve “Haydi be ordan, deve çobanı sen de!” gibi ifadelerle nefsini tokatlar. Yine Hz. Ömer (Radıyallahü anh), evet İslâm’da devlet sistematiğinin güçlü temsilcisi o büyük zat, gerçekleştirdiği onca büyük muvaffakiyetin en küçüğüne bile sahip çıkmamış ve bir defa olsun, “Ben yaptım” dememiştir.
Anlatıldığına göre, Hz. Ömer (r.a.) her akşam ayaklarına kamçı ile vurarak kendi kendine “bu gün ne yaptın” derdi.
Enes Bin Malik buyuruyor ki, “bir gün Hz. Ömer (r.a.) evden çıktı, ben de peşinden çıktım. Bir bahçeye girdi. Aramızda bir duvar vardı, duvarın arkasından şöyle dediğini duydum: “Hattab oğlu Ömer, müminlerin emiri, oh oh, Allah’a yemin ederim ki, ya Allah’dan korkarsın, yahut da azaba çarpılırsın”[2]
Eğer biz, bütün beklentilerden sıyrılıp muradımızı Hakk’ın muradı haline getirememişsek daha yapacak çok işimiz var demektir. Öyleyse nasıl başkalarının kusuruyla uğraşıp onları sorgulayabiliriz; kendimizin onca eksiği varken.
Kendi nefisleriyle yaptıkları savaşı kazanan o güzel insanlardan oluşan sahabe devrinden bir örnek aşağıya alıyoruz.
Maiz (Radıyallahü anh), Bir gün Allah Resulü’nün huzuruna girer ve O’nun yanına kadar sokulur. Ayakta beli bükülmüş, rengi sararmış, benzi solmuş ve laf söyleyecek hali kalmamıştır. İşte bu bitkin insan şöyle der:
-Ya Resûlallah! Beni temizle, Allah Resûlü yüzünü öbür tarafa çevirir. Şefkat İnsanı, onun diyeceğini duymak istemez. Bu defa da Maiz öbür taraftan gelir ve aynı şeyleri söyler. Derken bu durum tam dört defa tekerrür eder! Her defasında Allah Resûlü yüzünü çevirir. Maiz de O’nun yüzünü çevirdiği cihetten gelerek, kendisini temizlemesini ister. Dördüncüde Allah Resûlü:
-Seni hangi günahtan temizleyeyim? sorusunu sorar. O da:
-Zinadan Ey Allah’ın resûlü, cevabını verir. Herkes donup kalmıştır. Allah Resûlü’nün devrinde “zina” kelimesi belki ilk defa telaffuz ediliyordu. İtiraf şok te’siri yapmıştı. Daha dün zinayı meşru görenler, İslâm’la birlikte ondan o kadar uzaklaşmışlardı ki, bilmedikleri yeni birşey duymuş gibi şaşırıp kalmışlardı. Sükûneti Allah Resûlü’nün şefkat dolu sesi bozdu, ve sordu oradakilere:
- Maiz’de delilik var mı?
- Hayır, Ey Allah’ın Resûlü, Maiz aklı başında biridir, dediler.
- Acaba sarhoş mu? Ağzı koklandı ve yine;
- Hayır, cevabı verildi. Maiz itirafında bu kadar ısrar edince, artık Allah Resûlü’nün elinden birşey gelmezdi.
-Haddi tatbik edin, buyurdu. Taş atanların arasında kendisi yoktu. Maiz bir meydana getirildi. Başına taşlar yağdırıldı. Bir aralık bu taşlamaya dayanamadı, kalkıp kaçmak istedi. Kaçarken de biri eline geçirdiği bir çene kemiğiyle başına vurdu ve düşürdü. Maiz ölmüştü. Hâdise olduğu gibi Allah Resûlü’ne, son anda kaçmak istediği, fakat birisinin vurduğu bir çene kemiği ile öldüğü şeklinde hikaye edilince o şefkat âbidesi dayanamadı ve:
-Onu bana bırakmalı değil miydiniz? dedi, ağladı. Belki Maiz, itirafından vazgeçecekti. O zaman da durum değişebilirdi. Aradan bir-iki gün geçmişti ki Allah Resûlü’nün huzuruna bu sefer bir kadın çıkageldi. Bu Maiz’in suç ortağı olan kadındı. O da Maiz gibi:
-Ya Resûlallah beni temizle, diyerek söze başladı. Allah Resûlü de Maiz’e yaptığı gibi yaptı ve:
-Dön git tevbe et, dedi. Ama kadın ısrarlıydı. Bunun üzerine Allah Resûlü:
-Belki sen hamilesindir. O masumun kanına giremeyiz, dedi ve kadını geri çevirdi. Aylar geçti ve kadın çocuğunu doğurdu. İlk fırsatta hemen Allah Resûlü’nün huzuruna gelerek teklifini tekrarladı. Bu defa da Allah Resûlü:
-Bu çocuğun bakıma, süte ihtiyacı var, diyerek kadını geri gönderdi. Son geldiğinde, çocuğa ekmek yemesini de öğretmişti ve:
-İşte artık bana ihtiyaç kalmadı. Ne olur ya Resûlallah bana haddi tatbik et ve beni şu vicdan azabından kurtar! dedi; ve alıp götürdüler, vicdan huzuruna doğru kanatlanacağı bir rampaya..Vefat ederken mesut ve bahtiyardı. Biri başına taş atarken:
-Seni gidi ahlaksız, deyince, uzaktan seyreden Rasûlullah kaşlarını çattı ve şöyle dedi:
-Vallahi bu kadın öyle bir tevbe etti ki tevbesi bütün Medine halkına dağıtılsaydı yeterdi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder