11 Ağustos 2008 Pazartesi

İMTİHANI KAZANMAK

İMTİHANI KAZANMAK[1]

* GÖNÜL GÖZLERİ AÇIK OLAN, HAK AŞIKLARININ İŞLERİ GÜÇLERİ HAYRANLIK. MEVLANA

Hayat baştan başa imtihanlar zinciridir. Tâ çocukluktan başlar insanoğlu için imtihanlar. Ve rûh bedenden ayrılacağı ana kadar da devam eder durur. Anlayıp sezebilenler için bu küçük küçük imtihanlar, birer eleme ve finale kalan ruhların tesbît edilmesiyle alâkalıdır.

İhtimal ki, Cenâb-ı Hakk (c.c.) bu imtihanlarla, bizim, sabır, tahammül, vefa ve sadakatımızı ortaya çıkarmakta böylece hem kendi lütûflarını hem de bizim gerçek değerlerimizi ihtar etmek istemektedir.

Sabır ve sadakat ancak imtihanlarla belli olur. Her türlü imtihan karşısında, Hakk (c.c.) kapısından ayrılmayanlar ve orada kalmaya kararlı olanlar, kapının her açılıp kapanışında, başı kapının eşiğinde bekleyenler bu imtihanı kazanmış olacaklardır. Az bir sıkıntı ile yol-yön değiştirip, kapının önünden ayrılanlar da kaybetmiş olacaklardır.

Efendimiz (s.a.v.) bir bela veya musibete maruz kaldığında hemen abdest alır ve namaza dururdu. Sabır ve namazla Allah (c.c.)’tan yardım isteyin. (Bakara, 153) âyeti bize bu hakikatı anlatıyor. Musibet sizi çepe çevre sardığı ve ufkunuzu kararttığı zaman bu girdaptan çıkmanın ve kurtulmanın yolu sabır ve namazdır. Evvelâ dişini sıkarak sabredeceksin; sonra da kullukta ısrar ederek, Rabb’inin dergahına yüz süreceksin.

Ve iyi biliniz ki, mallarınız ve evlatlarınız birer imtihan aracından başka birşey değildir. Allah katında büyük ecir vardır. (Enfal, 28)

Evet, bizler de bir çok defa elenecek, kalburlara konacak, eleklerden geçirilecek ve imtihan olacağız. Böylece, has hamdan, kömür de elmastan ayrılmış olacak. Bilhassa günümüzde böyle bir imtihana zaruret vardır. Zira ilerde muhtemel dönekliklerin önünü almak ancak bu gün görülüp geçirilen imtihanlarla mümkün olabilecektir. Onun için, İlâhî davâyı omuzlamaya, taşımaya namzet olanlar arasında imtihan çok önemli bir faktördür; bunu da bizzat Cenâb-ı Hakk (c.c.) yapmaktadır ve yapacaktır. Bize düşen sadâkatla bu kapıdan ayrılmamaktır.

Kur'an-ı Kerîm’de de insanların bu dünya hayatında imtihanda oldukları belirtilmektedir.

İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece "İman ettik" demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sandılar? (Ankebut, 2)

Allah Rasulü (s.a.v.) döneminden başlamak suretiyle, günümüze gelinceye kadar, İslâm davasına sahip çıkan hemen her ferd, çeşitli imtihanlara muhatap olmuştur. Olabildiğine çeşidi çok olan bu imtihan unsurlarının başında, hiç şühpesiz, ehl-i dalâlet ve ehl-i küfrün baskısı, müminlere düşünce ve niyetlerini anlatma imkan ve fırsatının verilmemesi, ölüme ve öldürülmeye kadar uzanan eziyet ve işkenceler gibi hususlar gelir. Bu hususlarda mutlak fazilet ve kemal, Sahabe-i Kirama aittir. Daha sonraki dönemlerde de, Sahabe misali eziyet ve işkencelere maruz kalanlar olmuştur. Mesela, bizim dünyamızda bir Ebu Hanife, bir Ahmet bin Hanbel bir Serahsi ve bir Gazali buna önemli misaller teşkîl ederler.

İmtihanlar, çeşit çeşittir ve bütün bir hayat boyu, değişik boy ve derinlikte devam eder dururlar: Mektebe alınma imtihanı, sınıf geçme imtihanı, mektep bitirme imtihanı; evlâdın babadan, babanın evlâttan bulma imtihanı ve daha bir sürü imtihan.

Gelse celâlinden cefa,

Yahud cemâlinden vefa,

İkisi de câna safâ,

Lütfun da hoş kahrın da hoş, deyip dayanma mecburiyetindeyiz.

KISSA VE HİKAYELER

CEBRAİL (AS) HZ. EBU BEKİR İ İMTİHANI

* -KEŞKE DAHA İYİ YAŞASAYDI- DEDİKLERİNİ DUYMAKTAN, NE KADAR KORKTUĞUMU BİLEMEZSİNİZ! KÜRŞAT EMİN YETER

Cebrail aleyhisselâm, Hazreti Ebu Bekir'i Resûlüllah'a karşı ne ka­dar sevgisi olduğunu öğrenmek istediğini Hak Teâlâ'dan istedi. Cenab-ı Allah ona imtihan etmesini emretti. Cebrail aleyhisselâm bir bayram sabahı Hz. Ebu Bekir'in geçeceği yol üzerine bir âmâ gibi oturdu. Haz­reti Ebu Bekir bayram günü en yeni ve kıymetli elbiselerini giymiş Resûlüllah'ın yanına gidiyordu. Tam Ebu Bekir (r.a.) önüne geldiği za­man :

-Hazreti Muhammed'in sevgisi için bana bir şey vereni Allah afvetsin, dedi. Hazreti Ebu Bekir bunu duyunca sırtındaki cübbesini çıkarıp verdi:

-Bu sözü tekrar söyler misin? Diye sordu. Âmâ tekrar söyledi. Hazreti Ebu Bekir bu sefer çıkarıp sırtındaki elbiseyi verdi. Tekrar söy­letip ayakkabısını da verince üzerinde ancak örtünecek kadar elbise kal­mıştı.

Yolun ortasında kalan Hazreti Ebu Bekir'i o ara Bilâl-i Habeşi (radıyallahu anh) gördü. Hazreti Ebu Bekir (Radıyallahü anh), Bilâl-i Habeşi (radıyallahu anh)’ı elbise getirmesi için eve gönderdi. Gelen elbiseyi giyip sevgili Peygamber’imiz Hz. Muhammed (s.a.v.)’in yanına vardı.

O zamana kadar Cebrail aleyhisselâm elbiseyi getirip Peygamber Efendimize vermişti bile, Peygamber Efendimiz :

-Ey Ebu Bekir! Al elbiselerini, imtihanı kazandın. Cebrail karde­şim seni imtihan etmişti. Bana olan sevgini öğrenmek istemişti, buyur­du.

Bunun üzerine Hazreti Ebu Bekir :

-Ya Resûlullah! Ben o elbiseyi senin sevgin için verdim, bir daha geriye alamam, buyurun istediğiniz yere verin, dedi. Elbiseyi bir fakire hediye ettiler.[2]



[1] Derleyen, YETER Hasan Vehbi, Emekli öğretmen, Honaz / 2007

[2] Büyük Dini Hikayeler

Hiç yorum yok: